15 Temmuz 2014 Salı

Erdoğan’ın En Ağır Asılsız Açıklaması



Başbakan Erdoğan’a ait olduğu söylenen asılsız açıklamalar, geçtiğimiz hafta Balkanları birbirine kattı.

Hazal Sipahi/Sarajevo

Kaynağını Balkandjze.Net isimli web portalında yer alan 9 Temmuz tarihli haberden alan açıklamaya göre Başbakan Recep Tayyip Erdoğan yaptığı bir konuşmada ''Türkiye ya da Osmanlı, uzun yıllar önce Boşnak kardeşlerini herhangi bir koruma olmaksızın düşmana, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu'na teslim etti. Bunun hakkını, kendimize hiçbir zaman helal etmedik, etmeyeceğiz de. Daha sonra kötülük yeniden Boşnaklar'ın başına geldi ve biz o sınavı da geçemedik, onları koruyamadık. Şimdi Allah'a yemin ederim ki kim Boşnaklar'a dokunursa, karşısında 100 milyon Türk'ü bulur. Bu yüzden, Türk savaş gemilerini bir gün Neum'da görürseniz şaşırmayın. Bu, Bosna Hersek'in egemenliğine verdiğimiz desteğin işaretidir,'’ ifadelerini kullandı.

Uydurma haber tam da Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’na ait iki geminin bu ay gerçekleşmesi planlanan Bosna Hersek’in Neum Limanı ziyaretinin iptal edilmesinin ardından web portalında yer aldı. İlk Bosna Hersek, ardından Sırbistan ve Hırvatistan medyasında yer alan uydurma açıklama, kimi medya kuruluşlarınca tehdit olarak algılandı ve yorumlandı.

Bosna Hersek Üçlü Devlet Başkanlığı Konseyi’nin Sırp Üyesi Neboysa Radmanoviç, Erdoğan’ın açıklamasıyla ilgili ‘Bu Erdoğan’ın şimdiye kadar yaptığı en ağır açıklama: Sırplar ve Hırvatlar başta olmak üzere, Boşnak olmayan tüm halklara yönelik doğrudan yapılmış hakaret ve tehdittir’ şeklinde bir yazılı açıklamada bulundu. Radmanoviç, Türk yetkililerinin bu kaba ve hakaret dolu açıklamalarının ardından Türkiye’ye yönelik mevcut yapıcı siyasi tutumunu gözden geçireceklerini duyurdu.

Bosna Hersek’teki görevine yeni başlayan Büyükelçi Cihad Erginay ise AA’ya yaptığı açıklamada son günlerde, haber sitelerinde kaynak belirtmeksizin yer alan ifadelerin Başbakan Erdoğan’a ait olmadığını ve ifadelerin gerçeği yansıtmadığı belirtti. 

Bosna Sırp Cumhuriyeti Başkanı Milorad Dodik, Sırbistan Başbakanı Aleksander Vuçiç ve Sırbistan Dışişleri Bakanı İvitsa Daçiç, yapılan açıklamanın Belgrad ve Saraybosna Türk büyükelçiliklerince yalanlanmasının ardından Belgrad’ta bir araya geldi. Vuviç, Belgrad Büyükelçisi Mehmet Kemal Bozay ile yaptığı görüşmenin ardından Erdoğan’a ait olduğu iddia edilen ifadelerin asılsız olduğuna ikna olduğunu ifade etti.




3 Temmuz 2014 Perşembe

Akademik Kıyımı Tanımıyoruz!

2 Temmuz Çarşamba günü, Bahçeşehir Üniversitesi’nde sözleşmesi sona eren 42 hocamızın sözleşlemeleri yenilenmeyerek işlerine son verildi. Hocalarımızın topluca işten çıkarılmasını kıyım olarak nitelendiriyor; üniversite yönetiminin aldığı bu kararı kabul edilemez buluyoruz.
“Gençleştirme” ve “iş yenileme süreci” ifadeleriyle normalleştirilmeye çalışılan bu kıyım, üniversite yönetiminin nitelikli bilim insanlarının emeğine karşılık, yerine daha düşük ücretle çalışabilecek akademisyenleri getirmesiyle alakalıdır. Eğitimin neoliberal politikalara ve doğrudan maddi çıkarların gölgesine terkedildiği bir sistemi meşru saymıyor; eğitim/öğretim elemanlarının akademik birikimlerinin, bu çıkarların basit birer aracı haline getirilmesini kabul etmiyoruz. Rekabete, maddi verimliliğe dayalı özelleştirilmiş eğitim kurumlarının, şirket mantığına dayalı, kâr odaklı eğitim anlayışlarını gözden geçirerek, evrensel akademik standartlara ulaşabilmek için istikrara ve akademik özgürlüğe her şeyden çok ihtiyaç duyduklarını hatırlamalarını bekliyoruz.
Bahçeşehir Üniversitesi Kurumsal İletişim Direktörü Turgay Polat, akademisyenlerin işten çıkarılmasıyla ilgili "Sözleşmesi sona eren 42 öğretim üyesinin sözleşmesi yenilenmedi ve üniversite ile ilişiği kesildi. Bu akademisyenlerin yerine yeni 150 öğretim üyesi aldık. Bu doğal bir iş yenileme sürecidir" dedi. Üniversite yönetimi adına konuşan Kurumsal İletişim Direktörü’nün, akademisyenler ile ilgili duyarsız tutumunu ve kıyımı meşrulaştırma çabalarını Bahçeşehir Üniversitesi öğrencileri olarak doğru bulmuyor, üniversite yönetiminin eğitimin niteliğini geri plana atarak maksimum kâr odaklı bir anlayışla aldığı bu kararı tanımıyoruz.
Bahçeşehir Üniversitesi yönetiminden, çeşitli medya kuruluşlarında yer alan, “42 öğretim elemanı çıkarılıp 150 öğretim elemanı alınmıştır” biçimindeki açıklamalarını isim vererek ispat etmesini talep ediyoruz. Üniversite yönetimi, işlerine son verilenlerin sayısını tam olarak açıklamamaktadır. Ancak alınan karar doğrultusunda, idari personel dahil, işten çıkarılanların sayısının 150’yi geçtiği bilinmektedir. Söz konusu öğretim elemanlarının işten çıkarıldığı fakültelere kaç “yeni” öğretim elemanı istihdam edildiğinin belgelerle açıklanmasının, yukarıda belirtilen açıklamayı yapan kurumun borcu olduğunu düşünüyoruz. Hocalarımızın yanı sıra, işlerine son verilen, Bahçeşehir Üniversitesi’ne emek vermiş idari personelin de derhal işlerine iadesini talep ediyoruz.
Etik olmayan tavır ve yöntemlerle 42 hocamızın işinden edilmesini kabul edilemez buluyor, kararı kınıyoruz. Bir akademisyenin değerini yıllık kar oranlarıyla değil; onların öğrencilere ve üniversiteye kattığı değerlerle ölçmek gerektiğini üniversite yönetimine hatırlatıyoruz. İşlerine yaz başında son verilen hocalarımızın bir çoğu, üniversite yönetimi tarafından bir yıl boyunca işsizliğe mahkum edilmiş ve mağdur olmuştur.
Üniversitemizde akademisyenler senelik sözleşmelerle güvencesiz şartlarda çalıştırılmakta; adeta köleleştirilmektedir. Bahçeşehir Üniversitesi’ni var eden ne üniversite yönetimidir; ne de kurumsal iletişim ekibi. Bahçeşehir Üniversitesi’nde değer üreten, üniversiteyi üniversite yapanlar, bu üniversitenin özverili akademisyenleridir. Hocalar arasında maliyet hesabı yapıldığını ve bölümlerde YÖK tarafından gerekli kılınmış olan asgari sayıdaki akademisyen görevlerinde tutularak, bunun dışında kalan “maliyetli” hocaların görevlerine son verildiğini düşünüyoruz.
Hocalarımızın sömürülen emeğinin, bu emeğin üzerinden kazanılan paranın, sistemin ikiyüzlülüğünün farkına varılmasını istiyoruz. Onlarca hocamız işinden edilirken, bu kıyıma sağır ve dilsiz kalan akademisyenleri, görevlerinden haksız biçimde alınan meslektaşlarına sahip çıkmaya; sessiz kalmaları halinde aynı akıbeti, bugün degilse yarın, kendilerinin de yaşayacaklarını hatırlamaya davet ediyoruz. Bizler yurtdışı okullarıyla, boğaz manzarasıyla, kandırabilecek “müşteriler” değil; üniversitenin ancak özgür akademisyenler tarafından geçerli bir kuruma dönüşeceğini bilen öğrencileriz.
‪#‎BAUdaKıyımVar‬ hashtagi ile tepkimizi duyurmaya çalışacak, hocalarımızın tasarruf tedbirleri kapsamında işten atılmasını kabul etmeyeceğiz. Değil 42, bir akademisyenin bile bunlar gibi geçersiz nedenlerle işlerinden edilmesini reddediyoruz.
Bahçeşehir Üniversitesi yönetiminin aldığı, 42 akademisyeninin sözleşmesini yenilememe kararını tanımıyoruz.
Kıyım kararınızı tanımıyoruz!
Bahçeşehir Üniversitesi Öğrencileri ve Mezunları
Hazal Sipahi
Serhatcan Yurdam
Ayşegül Engür
Ahmet Bal
Erdem Oraylı
Melis Tabak
Ece Nur Alyamaç
Özge Öz
İlksen Ezgi Sağlam
Ezgi Kökten
Zafer Söken

17 Temmuz 2013 Çarşamba

"The Peace Will Come, Inshallah"

Hazal Sipahi / JERUSALEM


Mohammed Hawsawi, a 23-year-old Palestinian man, lives in a crowded home in the Shuafat neighborhood of East Jerusalem with his extended family. During the summer he makes a living selling fresh orange juice from a stand in the Muslim Quarter of the Old City. In winter, he helps his father, who has a souvenir shop. Just a year and a half ago, he married Shahnaz, and soon became responsible for supporting her and their now 1-year-old son.
When asked about the conflict between Palestine and Israel, he started to give a history lecture from his perspective, how the conflict started and how it has continued. According to Hawsawi, the Six Day War did not last six days but three hours. The land was taken in three hours, he’s been told by people who were around at the time; it was an occupation, not a fight.
“The officers and soldiers took control of villages, destroyed our buildings and cut the trees,” says Hawsawi, adding that sometimes he cannot eat, sleep or drink thinking about this unfair intervention. He doesn’t feel safe in his land, his home.
He complains about the current working conditions of Arab people. “There is no job for Arabs in Jerusalem; all the positions are taken by the Israelis and other foreigners. The ones who were not born here are stealing our bread,” Hawsawi says, lighting a cigarette.
Mentioning the financial conditions changes his expression. He says that Arabs are widely discriminated against; even the tour guides do not let the tourists shop from the Muslim Quarter of Old City. The bad reputation of Arabs must change in the minds of people. He points to the security cameras and says, “They are watching us all the time, waiting for Arabs to make a mistake.”
Hawsawi does not think peace talks will solve any problems because he does not believe in the sincerity of the politicians. He thinks that there are two kinds of heart: the pure and the corrupted.
“The people who have corrupted hearts cannot bring the peace because their solution is to exclude Arabs,” says Hawsawi.
After generously offering me a cup of orange juice, he asks “Do you like the politicians? I don’t.” The peace talks are superficial and are about gaining time in order to exclude the Arabs from the society and the land.
Hawsawi does not believe that Prime Minister Benjamin Netanyahu wants peace between Palestinians and Israelis. If he wants the peace, Hawsawi said, he should first stop settlement building.
“And then, the Israeli government should recognize the rights of Palestinians,” says Hawsawi. He blames Netanyahu for being hypocritical because his actions don’t match his words.
Hawsawi believes that Muslim countries should support each other in order to stop unjust treatment. He sees all Muslims as his brothers and sisters because they all read the same Quran. From Hawsawi’s point of view, the Arab Spring and other internal conflicts are weakening the Middle Eastern countries and creating a situation in which they cannot help each other.
But people shouldn’t give up on wishing for peace, he adds.
“The peace will come, Inshallah.”

23 Mayıs 2013 Perşembe

Üniversiteliler Reyhanlı için ayaktaydı

Hatay'ın Reyhanlı ilçesinde meydana gelen patlamalardan AKP hükümetini sorumlu tutan üniversiteli gençler, 16 Mayıs Perşembe günü İstanbul'da Başbakan'nın ofisine yürümek istedi. 



Başta Boğaziçi Üniversitesi, Yıldız Teknik Üniversitesi, İstanbul Üniversitesi, Galatasaray Üniversitesi, İstanbul Teknik Üniversitesi ve Marmara Üniversitesi olmak üzere, bir çok İstanbul üniversitesinden öğrenciler saat 16.00'da İnönü Stadyumu'nun önünde bir araya geldi. Polis tarafından TOMA ve panzerlerle kapatılan yolda, üniversiteliler yürüyüşlerine devam etmek istediler. Ancak polis, müdahale edeceğini söyledi.

Kısa süre içerisinde polisin gaz bombaları ile müdahalesi başladı. Öğrenciler Kabataş istikametine doğru geri çekilmek zorunda kaldı. Polisin attığı gaz bombasından çok sayıda öğrenci ve vatandaş etkilendi. Öğrenciler kendilerini polisin orantısız müdahelesinden koruyabilmek için Mimar Sinan Üniversitesi'nin Fındıklı binasına girmek istedi. Rektörlük öğrencilerin bu talebini kabul etti ve yüzlerce öğrenci üniversitenin bahçesinde toplandı.

Üniversitelilerin yürüyüşüne devam etmesini engellemek isteyen polisler, saatlerce üniversite binasının dışında bekledi. Üniversiteliler, Mimar Sinan Üniversitesi'nin ana giriş kapısının üzerine 'Reyhanlı'nın sorumlusu AKP'den gençlik hesap soracak' yazılı pankart astı.

Saat 18.00'de üniversiteliler basın açıklaması yapmak üzere Mimar Sinan Üniversitesi'nden dışarı çıktı. Yapılan açıklamada öğrenciler; AKP Hükümeti, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu'nun patlamalarla ilgili açıklamalarını ve duyarsızlığını eleştirdi. 15 Mayıs'ta Ankara'da, 16 Mayıs'ta İstanbul'da yaşanan polisin öğrencilere saldırısını kınadı.

Reyhanlı halkının yalnız olmadığını vurgulayan öğrenciler, mücadelelerinin devam edeceğini bildirdi.

--------------------------
Editör
Hazal Sipahi
Muhabirler
Ayşegül Engür, Hazal Sipahi
Teşekkürler
Ece Nur Alyamaç, Esra Elmalı, Ezgi Kökten


15 Mayıs 2013 Çarşamba

Görmek, göreni körleştiriyor


Karanlık herkes için korkutucu olsa da aynı zamanda samimi bir ortam da yaratıyor. Rollerinizi bir kenara bırakıp hayallere dalıyorsunuz. Bilmediğiniz bir ortamda görmediğiniz bir etkinliğin içindesiniz. Galata Diyalog Derneği’nin yürüttüğü bu projeye ¨Karanlık İşler¨ deniyor.


Galata Diyalog Derneği’nin yürüttüğü ¨Karanlık İşler¨ Galata’da hizmet veriyor. Bu etkinlik aslında Kör Fotoğrafçılar Projesinin bir parçası. Körlerin fotoğraf çektiği, yazarların fotoğraflara metinler yazdığı bir çalışma. Bu projenin en önemli özelliği fotoğraf metinlerinin körler alfabesi ile yazılmış olması. Projenin amacı, yardım ilişkisini ters yüz etmek. Burada ağma insanlar görme engeli olmayan kişilere yardım ediyor. Karanlık İşler projesinin amacı ise görme dışındaki diğer dört duyuyu geliştirmek.



 Galata Diyalog Derneği Başkanı Nuri Kaya şunları söyledi: ¨İşin özü bilgi almak, bunu beş duyumuzla yapıyoruz. Bizim körelttiğimiz dört duyu görme engellilerin hayatı anlamalarını sağlıyor. Biz sadece gördüğümüz için diğer dataları dinlemiyoruz. Karanlıkta seçme yetisi yok, herkesi duyabiliyorsunuz. Duyular üzerine birşey yapıyoruz. Bu proje sayesinde karanlıktan faydalanıp, insanları özgürleştiriyoruz.”



 Karanlık İşler’in programları iki buçuk saat sürüyor. Burada tüm çalışanlar görme engelli. Çalışanlara mekana ilişkin kısa eğitimler verildiğini söyleyen Kaya, dışarıda yapılan etkinlikler için mekanın maketini hazılıyoruz diyor. Maket üzerinden masaların yerini, salonun planını ve nasıl servis yapılacağını gösteriyorlar. Çalışanları seçerken fiziklerine değil konuşmalarına bakılıyor. Sesleri ve temiz bir Türkçe ile konuşmaları onlar için önemli. Garsonlar servis yaparken sağ omuza el koyarak servise başlıyor. Hem kendini tanıtıyor hem de aradaki ilişkiyi bu şekilde yürütüyor. Burada asla bahşiş ve bağış kabul edilmiyor.



 Yapılan her etkinlikte müzik de var. Canlı müzik yapılan bu yerde, mikrofon kullanılmıyor ve müzisyenler asla sabit bir yerde durmuyor. Yemek etkinlikleri her hafta sonu gerçekleşiyor. Galata’daki mekanın haricinde dışarıda da yemek organizasyonları yapılıyor. Derneğin ilerideki projeleri için Nuri Kaya, ¨İnsanlara görmedikleri yerleri göstermek istiyoruz. Alışılmış şeylerin farklı taraflarını onlara yaşatmak istiyoruz. Bunun içinde yeni programlar olacak” dedi. Derneğin yemek etkinliği dışında, özel gün toplantıları, tiyatrolar ve kitap okuma gibi birçok farklı temada etkinlikleri de bulunuyor.


Derneğin düzenlediği bazı okuma etkinliklerinin afişleri


------------------------------------------------------
Editör
Hazal Sipahi
Muhabirler
Sebla Üreten, Emir Bozgan, Erdem Oraylı