Pera 2.0 stencili
Şehrin Aynaları; Duvarlar
Sokak duvarları, çağdaş kent kültürünün toplumsal, kültürel ve politik dönüşümünün aynalarıdır. İçyüzleriyle insanları dış dünyaya karşı koruyan duvarlar, gitgide yalnızlaşıp kabuğuna çekilen insanın haykırışına; sokağa bakan kısmıyla bir tuval görevini görür. Bir anlamda sokak duvarları bireysel dünyanın kolektif bilince açıldığı en basit anlamdaki kitle iletişim aracıdır. Sokak duvarlarının iletişim aracı olarak kullanılmasının tarihi taş prehistorik dönemdeki resim yazılarına kadar eskidir. Fakat duvarlar günümüzde basit anlamdaki iletişim aracı olmaktan çıkıp kent insanını çeşitli politik ve toplumsal meseleler üzerinde düşündürmek için stencil ve graffitilerin izlenim noktası olmuştur. Şehrin akışından ve kaos ortamından çıkış bulamayan kent insanın karşına belki de hiç beklemediği anda karşısındaki duvarda çıkan sokak sanatı, onun dış dünyayla yeniden yüzleşip, toplumla bütünleşmesini sağlayan en önemli araçlardan biri haline gelmiştir. Stencil de hiç kuşkusuz bu önemli sokak sanatlarından biridir.
Beyoğlu'ndan stencil örnekleri |
Türkçe anlamı ‘şablon, şablonlamak’ olan stencil; şablonunuzu çıkardığınız kağıt, maket bıçağı gibi kesici bir alet ve renkli sprey boyalarla yapılır. Herkes tarafından yapılabilecek kadar kolay görünen bu teknikte işin yetenek kısmı hazırlanan şablonların görünümünde ve duvarda yaratılan kompozisyonda saklıdır.
Banker Sokak'taki bazı stenciller |
Stencil nasıl doğdu?
ABD’de alt kültür olarak ortaya çıkan stencilin ilk örneklerini John Fekner verdi. 1960’lı yıllarda çalışmalarına başlayan Fekner, devletin yerlilerle ile ilgili tutumunu eleştirmek için New York’taki Queens- Midtown Tüneli’nin yanındaki Pulaski Köprüsü’nün altına ‘Wheels over Indian trains’ (Yerlilerin yolunda gidiyor) yazmıştır. Bu yazı 1979 yılından 1990 yılına kadar New York’a gelen ziyaretçilerin yoğun ilgisiyle karşılaşmıştır. John Fekner’dan sonra stencil akımı bir başkaldırı hareketi olarak dünyanın her yerine yayılmıştır. Ünlü Fransız sanatçı, Ernest Pignon-Ernest, Fransa’nın nükleer silah gücüne tepki olarak 1966 yılında Fransa’nın güneyindeki Plateau d'Albion’da nükleer bomba kurbanı stencili yaptı. Daha sonra sanatçı tüm Fransa’yı Arthur Rimbaud stencilleri ile süsledi. Hollandalı Hugo Kaagman’ın eserleri ve Blek-Le Rat’ın ‘Fransa’daki tek bedava hayvan fare’ diyerek 1981’de Jef Aerosol ile birlikte Fransa sokaklarını kondurduğu fareleri de ilk stencil örnekleri arasında sayılabilir. Shaperd Fairey, Scott Williams, Andrej Babenko, Posterchild, Josh MacPee ve Banksy dünyadaki etkili diğer stencil artistlerindendir.
Banker Han'dan stencil |
Önceleri toplumdaki egemen kültürle bağlantısını koparmadan bir alt kültür olarak gelişen stencil, günümüzde globalleşerek evrensel kültürün alt unsuru haline gelmiştir. Stencil'in dünya çapında ses getirmesini sağlayan kişi ise şüphesiz Banksy lakaplı Birleşik Krallık kökenli sanatçı. Aynı zamanda aktivist, yönetmen ve ressam olan Banksy'nin eserleri bugün binlerce pound etmesine rağmen o kendi kimliğini gizliyor ve ünlü olmayı hiç umursamadığını söylüyor. Eserlerinin herkesin kullanımına açık, tamamen ücretsiz olduğunu web sitesinde belirtiyor ve işini kendi bildiği gibi yapıyor. Savaşları, ırkçılığı, militarizmi ve kapitalizmi eleştiren gerilla sanatçının tüm stencillerinde protest mesajlar bulmak mümkün. Filistin’deki Batı Şeria Duvarı’nda yaptığı dokuz adet savaş karşıtı stencil, Disneyland’de sevimli kahramanlar arasında bıraktığı Guantalama tutuklusu, üzerinde Kraliçe yerine Prenses Diana’nın basıldığı poundlar, ellerinde dev fırçalarıyla reklam panolarını silen fareler ve daha niceleri tüm dünyaya egemen düzene karşı bir uyanma çağrısı niteliğinde. Ünlü çizgi film ‘The Simpsons’a kapitalizm karşıtı bir de alternatif jenerik hazırlayan Banksy’nin samimiyeti, otoriteye karşı cesurca istediğini yapması ve kendisini gizleyerek eserlerini ön plana çıkarmasında gizli.
Galata'dan stencil örneği |
Bugün stencilleri bardaklardan, tişörtlere, kafelerden şirket reklamlarına kadar her yerde görüyoruz. Ancak sokak sanatının, dolayısıyla stencillerin de bir piyasası var. Öğrenmek isteyenler için çeşitli kurslar ve atölyeler düzenleniyor. Peki mevcut otoriteye ve düzene karşı çeşitli sembollerin ve sloganların kullanıldığı bir sokak sanatı olan stencil nasıl oldu da popüler kültürün tüketim aracı haline geldi? Öncelikle insanların stencili sevdiğini kabul etmemiz gerekir; çünkü insan kendi içinde belki de hep söylemek istediklerini karşısındaki duvarlarda görünce bu onun hoşuna gitmeye başlamıştır.
Asmalımescit'teki bazı stenciller |
Bununla birlikte, stencillerin toplumsal dışavuırumcu anlayışla oluşturulduğunu varsayarsak, zaten görsel bir şölen olan stencilin üzerine politik ve sosyal mesajlar eklenince tüketiminin hiç de zor olamadığını anlayabiliriz. Sanat müzayedecilerinin stencilleri açık arttırma yoluyla satması bu tüketimin başlangıcı sayılabilir. Tüketim çılgınlığına ve kapitalizme başkaldıran Banksy’nin eserlerinin ironik bir şekilde yüzbinlerce pounda satılması stencilin alt kültür olmaktan çıkıp popüler kültür ögesine dönüştüğünün kanıtıdır. Gerilla sanatçının, Kuzey İngiltere’de yoksul bir mahallenin duvarını İngiltere’nin çocuk işçi çalıştırmasını eleştirmek amacıyla, dikiş dikerek İngiltere bayrağı oluşturan çocuk stencil’ının yalnızca bir gün sonra duvarıyla sökülerek çalınıp 250 bin pounda satılması bu çılgınlığın en belirgin örneklerindendir. Buradan da anlayacağımız gibi popüler kültür, nesnenin içini boşaltmakta ve onu metalaştırmaktadır. Banksy’nin stencilini çalıp satan kişilerin stencilin politik ve sosyal mesajını anlamakla hiç uğraşmadığı açıkça ortadadır.
Esk Reyn ile grafiti ve stencil üzerine
Esk Reyn'in çalışması |
Küçük yaşlardan beri grafiti yapan, Mural-İst Festivali’nin yaratıcısı Esk Reyn ile grafiti ve stencili konuştuk. Esk Reyn bu tekniklerin dünyada ve Türkiye’deki çıkış noktalarından, günümüzdeki durumdan ve bu alanda önemli çalışmalardan bahsetti.
Hazal Sipahi, Erdem Oraylı
Grafiti hayatına nasıl girdi? Grafiti yapmaya nasıl başladın?
İlk sokakta bir grafiti gördüğümde çocuktum. Tesadüfen karşıma iki tane grafiti çıktı. İyi grafitiler değillerdi. Hip hop kültürüyle alakalı olarak birşey bilmiyordum. O zamanlar ‘Blue Jean’ dergisinde Tunç Dindaş hip hop ve grafiti sayfasını hazırlıyordu. ‘Zulu Nation’ diye bir yazı vardı, ben onu okudum o sayfada. Zulu Nation’da bazı kriterler var. Uyuşturucu yasak, kavga etmek yasak ve çok güzel bir manifestosu var. Tamamen insan hakları üzerine baya hümanist bir oluşum. O dönemki varoş kültürüyle alakalı olarak hip hop da böyle. Hip hop kültürünün dört ana dalı var; grafiti, DJ’lik, break-dance ve MC’ler. Battle (kapışma), Zulu Nation’dan çıkan birşey. Kendini göstermek için hırsızlık yapmana, adam öldürmene gerek yok, kendini bu dört şekilde ifade edebilirsin. Grafitinin Amerika’da varoş kültüründe ortaya ilk çıkışı, sokakların hangi gruplara ait olduğunu belirtmek için. ‘Style Wars’ filmi gibi filmler ve Martha Cooper’in fotoğrafları bu kültürle alakalı olarak detaylı bilgiler veriyor.
Grafiti ilk nerelerde ortaya çıkıyor?
Tren ve metro grafitisinin dünyada önemli bir yeri var. Kaldırım insanı diye de adlandırılan hobolar birbirleriyle trenlere yaptıkları işaretlerle anlaşıyorlar mesela. New York çevresinde de, banliyölerden şehir merkezine giden trenleri boyuyorlar. Böylece varoş kültürü, dışlandığı şehrin içine ulaşıyor. Şehrin girilemeyen bölgelerinden bir gönderme var merkeze doğru. İlk başlarda etkilendikleri çizgi roman karakterlerinden, plaklardan ve yazılardan oluşuyor boyamalar. Zamanla da tüm tren boyanmaya başlıyor ve buna da ‘whole-car’ deniyor. Dondi’nin mesela çok iyi tren boyamaları vardır. Bu şekilde varoşlardaki gençler bir dışvurum yapıyorlar. Hip hop kültüründe grafiti yapanların hepsi ‘king’ ve ‘fame’ olmaya çalışıyorlar. Ulaşması zor yerlere ismini ne kadar daha çok yazacaksın yarışına dönüşüyor.
Grafiti tekniği ile ilgili bilgi verir misin?
İlk olarak yazıyı yazıyorsun istediğin tarzda. Sonra yazıyı belirginleştirdiğin ‘second’ı çekmek durumundasın. Daha sonra iş arka planı boyamaya geliyor. Oval hareketlerle yapılan grafitiye ‘throw up, hızlı yapılana ‘bombing’ gibi isimler veriliyor. Bu ne kadar kısa sürede ne kadar çok iş yaptığınla alakalı bir durum. Zaten seni ustalığa da bu götürüyor. Tam bir sokak oyunu yani. Adamlar bu işe hayatlarını adamış.
Mural-İst kapsamındaki çalışmalardan bir örnek |
Avrupa’da durum nasıl?
Almanlar grafitide baya iyiler. Hatta grafiti ilk bizde çıktı diyecek kadar ileri gidiyorlar. Berlin Duvarı’ndan kaynağını aldığını söylüyorlar. Almanya’da da azınlıkların arasından çıktığını görüyoruz grafiti yapanların. Amerika’daki varoş kültürü için söylediklerimiz burada da geçerli. Grupların geri plana itilmişliklerinin sonucu ortaya çıkan bir dışavurum oluyor grafiti. Almanya’da duvarlara ilk imzasını atmaya başlayan ‘Amok 156’ isimini kullanan Türk biri. Ama tabi hip hop kültürünü Amerika’dan alıyorlar. Çekişme çok büyük orada. Hatta işler grafitisinin üzerini kapattı diye birbirine zarar vermeye kadar gidiyor. Mesela Almanya’da ‘Cowboy’ diye biri var, herkes Cowboy Abi diyor. Onun grafitisinin üzerini kapatamazsın. Almanya’nın polis teşkilatında grafiti üzerine çalışan bir birim var. Stilinden grafitileri kimin yaptığını tanıyorlar ve bu işleri takip ediyorlar.
Sen hiç polisten kaçmak zorunda kaldın mı?
Sokakları boyarken polis geldiğinde onlara kötü bir şey yapmadığımı anlatıyorum. En son ne zaman ve neden polisten kaçtığımı bile hatırlamıyorum. Sanırım en son tren boyadığımda kaçıyordum. Polise okul kimliğimi gösteriyorum. Benim ‘Gregor Samsa’larım var, onları yapıyorum, kalpler yapıyorum. Polisler en fazla ‘Beni de çiz’ falan diyorlar.
Stencil işin içine nasıl giriyor?
Stenciller aslında bir işi bir yere hızlıca yapma ve işini kolayca çoğaltma imkanını veriyor sana. Ama 90’ların sonuna kadar stencil fazla ciddiye alınmıyor şablonla kolayca yapıldığı için. Grafiti yapanlar şablon kullanmadan çok daha iyi işler ortaya çıkardıkları için stencili pek ciddiye almıyorlar. 90’ların sonlarında iş daha çok kişisel propogandaya dönüşüyor. Stickerlar, posterler ve stenciller bu noktada daha çok sokak sanatına dahil olmaya başlıyor. Zaten tüm bu tekniklerin sokak propogandasından gelen bir geçmişi var. Bansky’de bu zamanlarda ilk boyamalarına başlıyor. Polise yakalandıktan sonra daha kolay ve hızlı bir yöntem araştırıyor ve stencili buluyor. Stencil kısa sürede büyük bir anlatım şansını veriyor.
Dünya çapında stencilleriyle ünlü isimler kimler?
Jef Aerosol, Blek Le Rat, C 215, Vhils, Obey ve Banksy’i sayabiliriz. Banksy, Blek Le Rat’in işlerinden çok etkileniyor. Bu isimler arasında farklı şablonlama tekniklerini kullananlar var. Bansky, stencilleriyle büyük eleştiri yapıyor. Ancak özellikle ‘Exit Through The Gift Shop’ filminden sonra bu popülerliğe ulaşması benim hoşuma gitmiyor. Bu kadar çok sergilenmesi, yerinden sökülerek çok büyük paralara satılması, protesto ettiği şeylerle bağdaşmıyor. Londra simgelerinden biri oldu Bansky. Bansky bardakları, çantaları gibi şeyler satılıyor. Bunların dışında Sot&Icy diye İranlı iki çocuk var. Ortadoğu’da bu çocukların işleri çok konuşuluyor.
Türkiye’de stencil nasıl başlıyor?
Propoganda yapmak için sokakları kullanmak durumundasın çünkü sokaklar varolan en büyük iletişim araçlarından. Bize bunu hissettirmemeye çalışacaklar çünkü artık sokakları kiralıyorlar. Sokaklar iletişim aracı olmaktan çok reklam panosu işlevini görüyor. Bu reklamlar aslında bize, ‘Senin görebileceğin, nefes alabileceğin heryerde ben varım’ diyor. Bu yüzden stencil Türkiye’de illegal pazarlama ile propoganda arasında kalmış bir noktada. Stencil hızlı ve anında sonuç veriyor. Bu özelliğinden dolayı kişisel propoganda ile pazarlamadan önce aslında parti propogandalarında, belediyenin işlerinde ve askeriyede kullanılıyor. İstanbul Belediyesi’nin logosu buna örnek olarak gösterilebilir.
Mural-İst kapsamında boyanan bina cephelerinden biri |
Türkiye’deki stencil örneklerini nasıl değerlendiriyorsun?
Oy Dağlar’ın işleri çok iyiler. Tarlabaşı’ndaki kentsel dönüşüme göndermelerde bulunarak yaptığı işleri çok başarılı. Kendi kişisel sergisini de açtı. Kendine has tarzı olan biri. Bunu kullandığı malzemelerde ve anlatımında görebiliyorsunuz. No More Lies’ın işlerinden bahsedebiliriz. Banker Han’da çok çeşitli stencil örneklerini görebilirsiniz. Lakormis, Fly Propoganda, Ta Da, Fu, Ses Ver ve Oy Dağlar bu işi Türkiye’de iyi yapanlardan. Bunların dışında kalan kısımsa genelde illegal pazarlama üzerine kurulmuş durumda. Tabi bunu yapanlar ‘guerilla marketing’ demeyi tercih ediyorlar daha havalı diye. Reklam amaçlı olarak yapılan stenciller piyasayı çok sömürüyor. Avrupa’da reklam amacından çok propoganda ya da sokak sanatı işlerinin içerisinde kullanılıyor stencil. Türkiye’de ise duvarları kirletiyorlar resmen. Ben gördüğüm zaman kapatıyorum o stencilleri. Kişisel propoganda anlamında da yapılan işlerde cesaret göremiyorum. A4’de yapılmış stenciller, büyük boyutlu ve çok renkli olanlarıyla karşılaştırıldığında çok silik kalıyor. Özalitçiler artık senin şablonunu çıkartıyorlar ve sana sadece sokağa çıkıp boyamak kalıyor. Büyük şirketler reklam ajanslarına stencil yaptırıyor. Özellikle Bansky’nin popülerleşmesinden sonra sokakta bir sürü stencil görmeye başladık. Yurtdışından bazı sanatçıların Türkiye’de yaptıkları stenciller var. Onların aralarında çok iyi işler var. Ancak bazı isimler dışında Türkiye’de stencil hiç iyi halde değil.
Mural-İst'ten bir örnek |
Mural-İst’ten bahseder misin? Neler yapıldı o festivalde?
Kadıköy’de bina cephelerini boyadık Fransa, Brezilya, İtalya ve Almanya’dan gelen sanatçılarla. Bu sene ikincisini düzenleyeceğiz ve bu sene Vhils’in gelmesini çok istiyorum. C215 ile iletişim halindeyiz. Bu sene stencile yönelmeyi düşünüyoruz.
‘Stencil kışkırtıyor!’
İç mimar Gamze Yalçın |
Filipinler’deki çöplük bölgesinde yaptığı çalışmalar, iç mimar Gamze Yalçın’ı stencil ile tanıştırdı. O artık özgür ruhunu ve söylemlerini istediği mekana yansıtıyor.
Emir Bozgan
Gamze Yalçın bir iç mimar. Ama ondan, 'harika ev dekorasyonları yapıyor’ diye bahsetmek yanlış olur çünkü Gamze Yalçın, mesleğini başka bir sanatla birleştirmiş. Sokağını ruhunu iç mekanlara taşımaya çalışan Gamze Yalçın’ın çalışmalarını bir iş yerinin duvarında görmek de mümkün, bir yastıkta ya da bir kalemde de.
Gamze Yalçın kimdir? Stencil hayatınıza nasıl girdi?
Ben meslek hayatıma iç mimarlık eğitimimden sonra başladım. Okul hayatım boyunca da çeşitli freelance, part-time işlerde çalışıyordum ve kendimi fuar gezileriyle, çeşitli workshoplarla hep besliyordum. Okul dönemimin sonunda altı ay sürecek sosyal bir proje için Filipinler’e gittim. Benim gibi 18 genç vardı ve oraya tamamen gönüllü olarak gittik. İsviçre merkezli bir vakıf bizim bütün masraflarımızı karşılıyordu. Altı ay bizim için çok uzun bir süreydi ve ben orada illüstrasyonlar yapıyordum. Çöplük bölgesinde yaşayan insanlar için evler inşa ettik. Anaokulundaki çocuklar için duvar resimleri yaptık. Aslında şimdiye kadar yaptığım çalışmaların ilki, o anaokulundaki duvar resimleriydi. Son iki yıldır freelance mekanlara konsept işler yapıyorum. İlk stencil çalışmam Galata Tünel’de bulunan Latin Amerika restaurantı La Paz için olmuştu. Hep kendi yöntemlerimle nasıl yapabilirim diye düşünüyordum. Çeşitli baskıları alıyordum ve onları maket bıçaklarıyla kesiyordum. Kendi tarzıma ait şeyler üretmeye başlamıştım. Stencil sizi kışkırtıyor ve o sokak sanatının özgür yanını ben iç mekana taşıyorum. Sokakta resim yapmıyorum ama sokak kültürünü stencil yaptığım mekanlara taşımış oluyorum. Bu da mekanlara keyif ve ruh katıyor. Stencilin özünde konuşulması gereken çok şey var.
Ben meslek hayatıma iç mimarlık eğitimimden sonra başladım. Okul hayatım boyunca da çeşitli freelance, part-time işlerde çalışıyordum ve kendimi fuar gezileriyle, çeşitli workshoplarla hep besliyordum. Okul dönemimin sonunda altı ay sürecek sosyal bir proje için Filipinler’e gittim. Benim gibi 18 genç vardı ve oraya tamamen gönüllü olarak gittik. İsviçre merkezli bir vakıf bizim bütün masraflarımızı karşılıyordu. Altı ay bizim için çok uzun bir süreydi ve ben orada illüstrasyonlar yapıyordum. Çöplük bölgesinde yaşayan insanlar için evler inşa ettik. Anaokulundaki çocuklar için duvar resimleri yaptık. Aslında şimdiye kadar yaptığım çalışmaların ilki, o anaokulundaki duvar resimleriydi. Son iki yıldır freelance mekanlara konsept işler yapıyorum. İlk stencil çalışmam Galata Tünel’de bulunan Latin Amerika restaurantı La Paz için olmuştu. Hep kendi yöntemlerimle nasıl yapabilirim diye düşünüyordum. Çeşitli baskıları alıyordum ve onları maket bıçaklarıyla kesiyordum. Kendi tarzıma ait şeyler üretmeye başlamıştım. Stencil sizi kışkırtıyor ve o sokak sanatının özgür yanını ben iç mekana taşıyorum. Sokakta resim yapmıyorum ama sokak kültürünü stencil yaptığım mekanlara taşımış oluyorum. Bu da mekanlara keyif ve ruh katıyor. Stencilin özünde konuşulması gereken çok şey var.
Gamze Yalçın ile röportaj |
Özellikle Almanya’da çok fazla duvar resimleri görüyorsunuz. Sokaklarda çeşitli detaylarda gördüğünüz şeyler var. Hatta büyük stickerlar görüyorsunuz ama stencil adına belli başlı sanatçılar var. Bansky’nin bir belgeseli var. Onda çok çeşitli sanatçıları gözlemleyebiliyorsunuz. O sokak yanından ziyade, benim gibi iç mimar ve grafik kimlikli olup bunları mekanlara duvar resimlerine ya da kurumsal işlere çeviren birçok sanatçı var. Bu sanatçıları çok yakından takip ediyorum. Onların çalışma tarzlarını ve disiplinini çok seviyorum. Yine de sanırım bizi en çok besleyen sokaklar oluyor. Mesela La Paz için çalışırken hep Latin ülkelerinde yapılan çalışmaları inceledim. Oradaki özgürlük, oradaki söylemler, oradaki yaşanmışlıklar buradaki çalışmalarımın yansıması aslında.
Türkiye’de sizi çok etkileyen, hikayesini bildiğiniz bir stencil var mı?
Mural-İst projesi var. Yurtdışından getirilen sanatçılar Kadıköy bölgesinde çok yeni, çok devasa işler yapıyorlar. Aslında İstanbul’da çok devasa duvar resmi yok diye gözüküyor. Dikkatli baktığınızda çok detaylı işler görebiliyorsunuz. Belki stencil değil ama Galata çevresinde Berlin’den bir sanatçının yumrukları kullanarak yaptığı çalışması çok etkileyici. Konusu hiç önemli değil ama onların her yerde tekrarını görmek, bize ‘bu sanatçının bir derdi var’’ diye düşündürtüyor. Sonra o sokakta karşınıza çıktıkça hoşunuza gitmeye başlıyor. Çukurcuma’da karşısınıza çıkan ‘Love Me’ yazısı mesela. O da bir stencil değil ama özünde sokağı barındırıyor.
Galata La Paz |
Söylemler olduğunda ben o işten yanayım. Sadece dekor ve süs için yapılan işlerden ziyade, bir mesajı olanlar daha iyi. Zaten sokaktakiler de öyle. Gerçekten bir iddası ve kişilere bazı şeyleri fark ettirme çabası var. O yüzden ben de ondan yanayım. Mesela La Paz için çalışırken bile bir söylemimiz vardı. Latin Amerika kültürünü yansıtan posterler var, barın önüne yazdığım ‘Sadece aşk ve barış istiyoruz’ yazısı var ki bu o kültürün tamamen eğlencesi. Asıl derdi olan barış olanların çabasıyla yazılmış şeyler. Mekanda yaptığımız resimleri de ‘Motosiklet Günlükleri’ filminden hareketle yapıp çalıştık.
Yurtdışındaki stencil çalışmalarıyla ilgili ne düşünüyorsunuz? Dünyadaki örneklerle karşılaştırıldığında, sizce stencil Türkiye’de nasıl?
Özellikle Avrupa ve Kuzey Amerika’daki her yerde bu çalışmaların yaşadığını görüyorsunuz. İnsanların hayatına işlemiş. Orada ki temiz ve düzenli sokak hayatına çok daha renk kattıklarını söyleyebilirim. Ben Latin Amerika’da sokakların boyanmasını, o havayı çok daha fazla seviyorum çünkü asıl dokuyla çok bütünleşiyor. Tertemiz bir duvar kenarındaki stencili görmekle, Brezilyalı çocukların top oynadığı yerlerin çevresinde stencil görmek çok daha anlamlı geliyor bana.
İstanbul dünyanın en gözde şehirlerinden biri hem tasarım hem moda hem diğer sektörleri düşündüğümüz zaman. İstanbul’un diğer şehirlerle yarış içerisinde olduğunu düşünüyorum. Ki burada da uluslararası sanatçılar ya da markalar çok iyi işler yapıyorlar. Son iki aydır Nepal sınırında bulunan Bhutan adlı bir ülke ile ilgili ilk kişisel sergim için Hollanda’nın Maastricht şehrindeydim. Sergi sürecinde İstanbullu olmam çok sevilen bir konuydu çünkü herkes bana ‘Sen İstanbullusun, İstanbul’da her şeyi üretebilirsin’ diyordu. İstanbul her anlamda çok ciddi bir çekim merkezi.
Stencili sokakta yapmayı düşündünüz mü hiç?
Sokakta farklı mekanlarda workshop için bulundum. İzmir’de bir workshop düzenlemiştim. Orada eskiden fabrika olan bir yere stencil yapmıştık. İşin sokak yanı aslında benim de çok hoşuma gidiyor. Mesela o bahsettiğim İzmirli gençlerle sabaha kadar sokaklarda stenciller yapmıştık ve bunlar mimari anlamda ciddi, önemli söylemler içeriyordu. Herkes neden yaptığımızı soruyordu, hoşlarına gitmişti. Hatta bir kadın sırtına stencil yapmamızı istemişti (Gülüyor). Bize bu çok ilginç gelmişti.
Gamze Yalçın, La Paz'daki işlerini anlatıyor
--------------------------------------------------------------------------------
Editör
Hazal Sipahi
Haber Yazısı
Ayşegül Engür
Fotoğraf ve Videolar
Erdem Oraylı
Esk Reyn Röportajı
Hazal Sipahi, Erdem Oraylı
Gamze Yalçın Röportajı
Emir Bozgan